20 Eylül 2017 Çarşamba

Alaşlı


Bir aile ziyaretinde bulunmak için dün akşam İstanbul’dan Tekirdağ’a doğru yola çıktım. "Tekirdağ il sınırı" yazan tabelanın bitişiğinde yer alan benzin istasyonuna girip adres sordum.

-Abi merhaba, Binkılıç köyüne nasıl gidebilirim?
-Buradan düz devam et, ilk ışıklara geldiğinde “Alaşlı” tabelasından gir
-Tamam çok teşekkürler, iyi akşamlar.

Düz devam ettim, ilk ışıklara geldim fakat “Alaşlı” tabelasını göremedim. Belki ikinci ışıklardadır dedim, biraz daha devam ettim fakat orada da göremedim. Geri döndüm, yavaş ve dikkatli yol aldım, tüm tabelalara baktım. “Hallaçlı” tabelasından girdim, Binkılıç’a ulaştım. Tekirdağ’a oş geldim.

12 Nisan 2017 Çarşamba

Kitapsızlık


Kartal'da, korsan orijinal ortaya karışık satan bir sokak kitapçısının önünden geçerken rafta Cemal Süreya'nın posterini gördüm. Poster ilgimi çekti, çünkü şairin soyadı "Süreyya" olarak yazılmıştı. Rafa doğru yöneldim. Dükkanın önüne sandalye atmış oturan kitapçı abi yerinden doğruldu, "buyrun içerde başka çeşitlerimiz de var" dedi. "Yok kitap almayacağım" dedim, posteri işaret edip "yalnız, Süreyya değil Süreya olacak soyadı" diye ekledim. Adam beni baştan aşağı süzüp "ne bileyim öyle yazmışlar işte, ben yazmadım" dedi. İlgisini çeker umuduyla "y" harfini iddiada kaybetmiş" dedim. Adam bana baktı güldü, sonra yanında oturan esnaf komşusuna baktı, güldüler, çok pis güldüler, derdini sikeyim der gibi güldüler. O an, soyadımdan üç dört harf alıp abilerin kafasına indirmek istedim. Yapamadım, "hayırlı işler abi" dedim, yürümeye devam ettim.

11 Mayıs 2016 Çarşamba

Kitapçı

Akbük'te sahil kıyısındaki kitapçılardan birine girdim. Rafta kendi kitabımı görünce "satıyor mu bu kitap?" diye sordum. Kitapçı "eh fena değil, isterseniz korsanı da var" dedi. "Bu benim kitabım, hatta içinde Akbük de var" dedim. Kitapçı umursamaz gözlerle bakıp, "ben bu tarz okumam" dedi. Tam tekme mesafesinde olduğu için tekmeyi böğrüne koymak istedim. Fakat bu tip hareketlerin bir yazara yakışmayacağı kanaatine varıp vazgeçtim. Çıkarken arkamdan "buralardaysanız bir imza günü yapalım" diye seslenince elimle bu toprakların en kadim hareketlerinden birini yaptım (((0)

16 Nisan 2016 Cumartesi

Soğuk Sandviç

Soğuk sandviçleri çok güzel olan mahalle pastanemize girdim. Yaklaşık bir aydır hiç uğramamıştım pastaneye, gerçi on yıl da uğramasam fark etmezdi, mahallemizin pastanesiydi işte. Sonsuza kadar orada duracak, beş yüz yıl daha baklava satacak, çay kaynatacak, pasta alanlara "mum ister misiniz?" diye soracaktı. Fakat o gün sanki bir değişiklik var gibiydi, bir tuhaf gelmişti kadim pastanem bana. Sonra kendi kendime "ulan alacağın bir adet sandviç, al ekmeğini çık, fazla tatava yapma" dedim. Seçeceğim sandviçlere yoğunlaştım. Evet ben sandviçi seçerim, cam vitrine bakıp malzemesi en bol olanı işaret ederim. Pastaneci abiyle genelde şöyle diyaloglar yaşarım.

-Abi şu
-Bu mu?
-Yok o değil, bi arkasındaki
-Bu?
-Yok ya bak salatalık yana sarkmış bak
-Şu?
-Abi tezgahın arkasına geçebiliyor muyuz?
-Kardeşim hepsi aynı, al işte bir tane!


Fakat o gün seçim merasimine geçemeden büyük bir şok yaşadım. Hayatımın en büyük şoklarından biri olmasa da orta şiddetli bir şokla sarsıldım. Sandviçler eski sandviçler değildi. Küçülmüşlerdi, böyle minyatür gibi olmuşlardı, oyuncak gibiydiler. Bir umutla sordum, sonuçta umut fakirin ekmeğidir.

-Abi bunların büyükleri nerede?
-Artık bu boy olacak, müşterilerden gelen genel istek üzerine ekmekleri küçülttük
-Müşterilerden gelen genel isteğe sıçayım abi
-Pardon??
-Kim istedi neden istedi böyle bir şeyi, bu ne böyle kanepe gibi, pohaça gibi olmuş bunlar
-Bitiremiyorlardı, ekmeğin yarısı hep kalıyordu
-Kim bitiremiyordu, nasıl bitiremiyordu ya, yalan bu!

Adam haklıydı haklı olmasına da ben civardaki pastanelere göre ekmeği büyük olduğu için tercih ediyordum burayı. Beni bu pastaneye bağlayan tek bağ artık kopmuştu. Gerçi haksız da sayılmazlardı, herkes benim gibi ayı doyuran sandviç yemez, insan yaşıyor bu mahallede. Bir ara dedim acaba esnaf çakallığı yapıp fiyat arttıracağına ekmeği mi küçülttüler ama yok, 4.5 lira olan sandviçi 3 liraya düşürmüşler, tebrik ettim.

-Hangisini vereyim, seçiyorsunuz ya siz hani?
-...

Seçemiyordum çünkü şoktaydım. Bu kadarcık ekmekle doymam imkansızdı, cam vitrine boş boş bakıyordum. Kafam istem dışı yana yatmış, omuzlarım çökmüş, gözlerim kaymıştı. Bedenim, sandviç problemini eğilip bükülerek çözmeye çalışıyordu. Pastaneci bendeki anormalliği sezdi.

-İyi misin sen?
-İyiyim de
-E seçin o zaman bir tane, ya da istersen ben seçip vereyim
-Sen seç fark etmez, nasıl olsa hepsi küçük, doymam ben bunlarla

İşte o an pastanecimiz dünyanın en iyi çözümünü buldu. Bulduğu çözüm benim için telefonun elektriğin internetin keşfi kadar büyük bir buluştu. Bu benim aklıma nasıl gelmemişti hayret ettim. Belki de şoktan beynim donmuştu. Bir an tezgahın arkasına uzanıp tonton yanaklarından yakalamak, hatta hazır yakalamışken o etli yanaklardan öpmek istedim. Sen ne güzel bir cümle kurdun be abim.

-Doymam diyorsan iki tane de alabilirsin
-:)
-Vereyim mi iki tane
-Ver :)))

8 Nisan 2015 Çarşamba

Teras Futbolu


Dün Kartal'da bir lisenin önünden geçerken (Ahmet Şimşek Lisesi) okulun terasındaki öğrenciler bana bakıp "abi top top!" diye bağırdılar, "noluyo lan?" diye düşünürken, maç yaptıkları topu aşağı düşürdüklerini fark ettim. Topu aldım, kaleci gibi terasa degajla gönderme niyetindeydim. Vuruşumu yaptım ama top 45 dereca açıyla sola doğru gitti. Öğrenciler hoyratça güldü, ben de "topunuz yamuk aq" deyip güldüm. Düşen topu 60 yaşlarında bir amca aldı, bana küçümser şekilde baktı ve gayet kendinden emin şekilde degajını yaptı, top bu sefer hiç açı almadı, direkt yukarı doğru gitti, bir süre sonra amcanın kafasına doğru düşmeye başladı, amca panikle sağ sol yaptı, komik bir görüntü verdi. Öğrenciler daha da şiddetli güldü. Bu kez yerdeki topu artist bir çocuk aldı, havalıydı, o da kendinden emindi, güneş gözlüklerini bile çıkarmaya gerek duymadı, "sizin yapacağınız işin içine sıçayım" dercesine amcayla bana baktı. Sonra topu degajla minibüs yoluna gönderdi, öğrenciler gülerken terası sallıyordu artık. Minibüs yolundaki bir adam topu düzgün bir vuruşla bana doğru gönderdi. Top dönüp dolaşıp yamacıma düşmüştü, allah tarafından ikinci bir şans verilmişti bana. Topu aldım, artık daha tecrübeliydim, bir yaşanmışlık vardı en azından, hatıralar vardı, anılarım tazeydi. Tecrübelerime dayanarak topu ayakla değil elle fırlattım terasa, başarmıştım, artist çocuk göt oldu, amca minibüse bindi gitti, öğrenciler maçına devam etti. Ben de "eve gideyim de yazayım bunu, kısa ama iyi anı" dedim.

11 Mart 2014 Salı

"Kimsin sen, aha ben" adlı röportaj

Merhaba Söz Müzik: Hayat okurları,

Günümüzde son dakika haberlerini almak için haber sitelerine tercih ettiğimiz, herkesin herkesle muhabbet edebildiği, takipedenitakipederim çılgınlarının bu aralar fazla aktif olduğu, e aynı zamanda da geyiğin dibine vurulduğu yer; TWITTER. Ve bu hafta twitter’da 126000 kişinin takip ettiği fenomen İstiklal Akarsu konuğumuz. Bakalım kimdir, nedir, ne iş yapar ya da var mı böyle bir adam ?

Yılmaz Dindar: Bizim bildiğimiz İstiklal Akarsu, https://twitter.com/istiklalAkarsu ‘dur. Sosyal medya dışında İstiklal Akarsu kimdir?

İstiklal Akarsu: Sosyal Medya dışında İstiklal Akarsu bir hiçtir. Yani kusura bakmayın emek vermişsiniz onca soru hazırlayıp göndermişsiniz ama İstiklal Akarsu diye biri yok. Şaka şaka aslanlar gibi buradayım. Sosyal medya dışında ticarette varım, spor mağazamız var ailece işlettiğimiz, esnaf insanım. Tweet atmadığım zamanlarda yemek yerim su içerim, sinemaya giderim, maç izlerim, dizi izlerim, bira içerim bazen. Normal bir yurdum insanı gibi yaşıyorum. Görüldüğü üzere fark yaratamadım gerçek hayatta, düz kaldım. O yüzden şansımı sanalda denemeye karar verdim.

Yılmaz Dindar: Israrla “Twitter yalnızların yeridir.” düşüncesine sahibim. Yanında bu cümleleri kuracak birini bulamayınca milyonlara yazar gibi yazıyor insanlar.Neden twitter? Twitter mantığı diye bir şey var mı?

İstiklal Akarsu:Valla Twitter benim için çölde su bulmak gibi oldu. Daha önce Facebook adlı çölde inim inim inliyordum. Bir yandan akraba baskısı bir yandan “kokulu silgin duruyor mu” diyen ilkokul arkadaşları yüzünden zorlu yıllarım oldu. Yav ben şaka yazıyorum, bir like bir yorum bekliyorum ama eniştem beni dürtüyor, kuzen laf sokuyor. Bak hatırlattınız yine gerildim. Ama Twitter şahane bir yer. Akraba yok, komşu yok, yardır gitsin.

Yılmaz Dindar: Bir dönüm noktası tweeti olmuştur mutlaka. O tweeti hatırlıyor musunuz?

İstiklal Akarsu:2010 yılbaşıydı sanırım. Tam tweeti hatırlamıyorum ama konusu yılbaşı ve Taksim’deki tacizle ilgiliydi. O tweet epey ilgi görmüştü. İnsanlar yazdığımı paylaştıkça vay anasını noluyor lan oldum, heyecanlandım, gaza geldim. Sonra o gazla arka arkaya 10 tweet daha yazdım, tutmadı onlar.

Yılmaz Dindar: İnsanlar art arda takip etmeye başladığı an neler hissettiniz? “Heeey… Noluyo?” dediniz mi? Ya da “ooo Beyaz, Okan da kimmiş meşhur oluyorum;gelsin stand up’lar, gelsin show programı teklifleri” olarak geçti mi aklınızdan?

İstiklal Akarsu:İnsanlar art arda takip etmeye başlayınca “çüş lan noluyor!” dedim, sanırım biraz kaba bir insanım. Ooo Beyaz, Okan da kimmiş demedim, hedefi küçük tuttum, sonunda üzülmek istemedim, “Ooo Cimilli İbo da kimmiş??” dedim, lakin onu da geçemedim. İnsanların yazdıklarıma değer verip takip etmeye başlaması çok güzel bir duygu. Tabi başta bir gerildim, lan onbinlerce insandan bahsediyoruz, bunun sapığı var psikopatı var katili var dedim. Sonra fuleli kaçarsam yakalanmam dedim, atladım geyiğin üstüne, vurdum kırbacı kaçtım.

Yılmaz Dindar: Peki insan ister istemez sokakta insanların kendisini tanımasını beklemiyor mu?

İstiklal Akarsu:Bizim mahallede tanıyan oluyor, sanırım 20 yıldır aynı mahallede oturduğumuzdan tanıyorlar. O bana yetiyor, 5 kişi olsun benim olsun, ben mahalledeki 5 komşumun tanıdığı bir insanım, bu bana yeter, lokal bir ünlüyüm anlayacağınız. Twitter’dan takip edenlerin tanımasına imkan yok, çünkü profil fotoğrafım renkli bir kafadan ibaret. Zaten Twitter’da tweet yazıp sokakta tanınmayı bekleyen insan kafayı yemiş insandır. Çok saçma bir beklenti bu, var mı acaba böyle beklentiye giren merak ettim. Varsa uyaralım, kendine gel diyelim. Ama söylediğiniz şey Vine için geçerli olabilir. Vine’da meşhur olan bir insan sokakta tanınmayı bekleyebilir. Çünkü orada görsellik var, 6 saniye de olsa görüntü var.

Yılmaz Dindar: Twitter’da “Takip Edeni Takip Ederim” ve” yumurta kafa takipçiler” kavramları oluştu ve insanlar kendilerini bu şekilde fenomen hissediyorlar. Neyin kafası bu?

İstiklal Akarsu:Bu şekilde kendilerini iyi hissediyorlarsa bırakalım hissetsinler. Adam kafaya koymuşsa yapacak bir şey yok. Fakat emek hırsızlığı yapmasınlar, özgün olsunlar, canımı yesinler.

Yılmaz Dindar: Bir zamanlar #ff vardı artık pek kullanılmıyor. Bugün #ff yaparak takip tavsiyesi verecek olsan bu kim olur?

İstiklal Akarsu:Evet cuma günleri böyle bir furya oluyordu, çok acayip mentionların içinde buluyordum kendimi. Zamanla etkisini yitirdi o akım, bir zaman sonra da kendisi yitti gitti, güle güle ff, seni özleyeceğiz. Valla güzel kafalar var Twitter’da. Hoanes var eskilerden, sonra Özlem Hepşen var(çatlak biraz ama söylesene hangimiz biraz çatlak değiliz ki, ama hangimiz??)sonra Entelseven diye bir arkadaş var, Yarım Deli var Tam Deli, cafadam var çözemedim daha onu, bir de geceleriesen var o da içince estiriyor, Demet Akalın var, şaka şaka.






Yılmaz Dindar: “Bir Alex Değilim”, ”Olsa Dükkan Senin”, “Olur Öyle” desek…

İstiklal Akarsu:Üç kardeş bunlar, Bir Alex Değilim abileri oluyor, Olsa Dükkan Senin ortanca, Olur Öyle de yeni doğdu abisi, emekliyor daha. Geçen kanepeden düştü bu, panik olduk. “Vay bir şey mi oldu?” dedik, koştuk kucakladık, neyse ki bir şey olmamış. Kapağı kırışmış sadece, ütüledik düzeldi. Kitap yazmak en büyük hedefimdi, hedefime ulaşınca yeni hedefim yeni bir kitap yazmak oldu, ona da ulaşınca hop başka bir kitap. Sanırım bu kitap olayı beni rehin aldı, kurtarmayın ama iyiyim ben böyle.

Yılmaz Dindar: Son olarak… Emekleme evresinde olan Sozmuzikhayat.com ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?

İstiklal Akarsu:Valla yalan olmasın siz şimdi bunu sorunca “Girip siteye bakayım!”dedim, sayfa açılmadı. O yüzden hiç bilemiyorum inşallah iyi bir sitedir.(Yok yav siz röportaj yapalım dediğinizde girip baktım, eğlenceli bir siteye benziyor, başarılar dilerim)



Sozmuzikhayat.com takipçilerinden gelen sorular:

Ahmet Saygın

Twitter, fenomenlere maaş bağlıyor mu?

İstiklal Akarsu:Eski bir soru bu, sanırım 2011′de soruldu ama cevaplamak bugüne kısmet oldu. Çünkü başlarda “Twitter sana maaş mı bağlıyor, ne diye sabah akşam yazıyorsun??” diye sorular geliyordu. Sonra çok takipçili insanlar reklam alarak Twitter’dan para kazanmaya başlayınca bu sorular bitti. Bu sefer de “kaç para aldın la bu reklam için??” soruları başladı. Ama keşke reklam yerine maaş olsaydı. Maaş+sigorta+yol+prim olsaydı kapısında yatardım Twitter’ın. “Jack Dorsay abi ben bakkala gidiyorum bir ihtiyacın varsa gitmişken alayım” derdim. “Jack abi teyzemler İsviçre’den çikolata yollamış, al bir tane de sana vereyim ağzın tatlansın” derdim. Maaş olayı önemli.

Ayşe Özek

Takipçi sayısı çok olanların dolaylı reklam aldığı doğru mu?

İstiklal Akarsu:Twitter’a insanların ilgisi artınca markaların bir ağzı sulandı tabi. Tüketicilere ulaşmak için yeni bir mecra vardı artık karşılarında. Dur buradan da eksik kalmayalım, müşterilerimize buradan da ulaşalım, hem ucuz olur paramız cebimizde kalır dediler. 2011 başlarından itibaren çok takipçili kişilere reklam vermeye başladılar. Ben başta direndim, çünkü reklamın veriliş biçimi hoşuma gitmedi. Viral reklam veriliyordu, yani “mış” gibi yapıyorduk, araya serpiştiriyorduk. Ben yaklaşık 1 sene direndim reklam almadım, çok kaybım oldu, arkadaşlarım kınadı, komşular yüzüme bakmaz oldu, mahalle kovaladı. Sonra baktım benden başka reklam almayan kalmamış, ben de artık alayım dedim. Ama sanırım biraz geç kalmıştım, önce tek tük reklamlar geldi. Yazdım harçlığımı çıkardım. Sonra bu işte bir kartelleşme oldu, bazı arkadaşlar ajans kurdu, var olan ajanslarla kanka oldu. Ben dışında kaldım, o tür ilişkilere girmek istemedim. Teklif gelirse tweetimi yazarım dedim. Sonra teklifler azaldı, gelenler de çok düşük rakamlar önerdi. Ve ben bir müddet sonra eskisi gibi reklam almayan samimi bir hesaba döndüm. Şimdilerde çok nadir de olsa geliyor teklifler, dur bakalım neler olacak, hakkımızda hayırlısı olur inşallah.

Tuba Böke

Fenomen olmak ağır travma etkisi yaratmıyor mu? Twitter’da olaysın ama sokakta kimse tanımaz.

İstiklal Akarsu:Kişiden kişiye değişir bu durum, benim sosyal medya şöhretim çok geç geldiği için hayatımda değişen pek bir şey olmadı. Ha belki yirmili yaşların başında gelseydi sapıtabilirdim ama otuzlu yaşlarda geldi, karakterimde büyük değişiklikler yapamadı, vurdu kıramadı, yüklendi yıkamadı, dürttü gıdıklayamadı beni şöhret.

Utku Turhan

Kendisini -twitterdan tanımayıp da- kitap sayesinde tanıyanların tepkileriyle, twiterdan tanıyanlar tepkileri arasında farklar var mı?

İstiklal Akarsu:Genelde Twitter’dan tanıyıp kitabı alanlar oluyor. Ama bir kitabı ortalama 7-8 kişi okuduğu için sadece kitapla tanıyanlar da var. “Abi kitabını okudum sadece senin için Twitter hesabı açtım” diyor bazı arkadaşlar. Twitter ile kitap farkını şöyle açıklayabilirim. Twitter genelde geyik yaptığımız, goygoy yaptığımız, gündemle uğraştığımız bir mecra. Kitap öyle değil, hayatımdan hikayeler paylaştığım, daha samimi bir yer orası. Kitabı okuyanlar genelde beni ailesinden biri gibi gördüklerini söylüyor, bu da beni çok mutlu ediyor, motive ediyor. Kitap sayesinde binlerce insanın ailesine girdim, abisi oldum, dayısı oldum, kayınçosu oldum, görümcesi olamadım ama, kitap dediğin de bir yere kadar, abartmamak lazım. Söyleşiye gittiğim okullarda kitabı okuyanlar hemen belli oluyor, 40 yıllık ahbap gibi yanıma gelip sohbet ediyorlar. Ziya Abi’ye selam söyle diyorlar, fanatik eniştene söyle sakin olsun diyorlar, Sedat Bey’in allah cezasını verecek diyorlar, anneannenin ellerinden öperiz diyorlar, Yılmaz Bey’e saygılar diyorlar.

Fatma Ünal

Twitterdaki bu başarısı planlı bir şey miydi yoksa her şey kendiliğinden mi gelişti?

İstiklal Akarsu:Şöyle izah edeyim, ilk girdiğimde 25 kişiyi filan takip ettim. Genelde tanıdığım isimler olduğu için onlar da beni takip etti(oha lan farkında olmadan takipedenitakipederim furyasını başlatmışım, bir canavar yaratmışım). Takip ettiğim 25, takip eden 25. Sonra beni takip eden 26 olunca şaşırdım, ulan bayram değil seyran değil bu adam beni neden takip etti dedim. Takip edenlerin sayısı 50 olunca, vaay şeklimiz var dedim, havam batsın dedim. Gördüğünüz üzere pek planlı programlı adamın kuracağı cümleler değil bunlar.

18 Kasım 2013 Pazartesi

Şunu yaşamış insanım, yarışmacı arkadaşlarıma başarılar dilerim.
-Bakın fotoğrafını da çektim ama bıraktığım yerde yok araba, yoksa havaalanı otoparkından araba mı çalıyorlar nasıl oluyor bu iş?
+Beyefendi fotoğrafa bakabilir miyim?
-Buyur bak
+Hımm..Sabiha Gökçen otoparkı değil burası, AVM otoparkına benziyor
-Du bakayım, evet olabilir, siz şeyapmayın o zaman, unutalım bu olayı, kolay gelsin.
+Hdadafafssgsfdad
(Unutmadılar)