16 Aralık 2012 Pazar

Atladı

Adam çift yönlü akan minibüs yolunun tam ortasında durmakta, karşı kaldırıma ulaşabilmek için araçların ardının kesilmesini beklemektedir.
Sabah saatleri olduğundan trafik oldukça yoğundur ama yayamız da sabırlıdır. Birden arabanın teki direksiyonu yayamızın üstüne kırar.

Yaya korkar panikler, sağ yapar olmaz, sol yapar kurtarmaz, araç bilinçli olarak üstüne geliyordur.
Çaresizdir donup kalır. Ellerini kendine siper eder, kaderine teslim olur.

Zavallı adamın üstüne bilinçli olarak gelmekte olan trafik canavarı birden frene asılıp direksiyonu kırar ve yayaya çarpmadan son anda durmayı başarır.
Çevrede olaya şahit olanlar önce rahatlar, sonra şu manzara ve diyalog karşısında şok olur.

Yayanın üzerine kıran aracın psikopat şoförü camı açar.

-Rüstem korktun mu lan ibne?!
-Fevzi sen miydin amk, ödüm bokuma karıştı lan şerefsiz!
-Nereye gidiyon lan bırakayım.
-Belediyeye.
-Atla.

Atladı...

13 Aralık 2012 Perşembe

Kıyamet Öncesi Son Röportaj

Sevgili Şükrü Şahin(twitter.com/olaylaaaar) http://www.twittersokak.com için sordu, özelime bile girdi bazı sorularda, lan bi çık özelimden genele gel görüşelim dedim, geldi bu da sağolsun.

Kitabı okuyan biri olarak az çok İstiklal Akarsu hakkında bilgiye sahibim. Kitabı okumayanları tez zamanda okumaya davet ediyorum. Çünkü yeni kitap çok yakında bizlerle beraber olacak. Bunun da müjdesini verdikten sonra başlayalım
sohbete ;


İstiklal Abi, öncelikle beni kırmayıp bana ve sitemize vakit ayırdığından dolayı kendi
adıma ve sitemiz adına teşekkür ederek başlamak istiyorum. (yazar burada bir teşekkür
edebilmek için iki satır yazı yazdı)


Bir dakika ya, kitap benim kitabım sen niye müjdesini veriyorsun anlamadım. Hem sen nereden biliyorsun yakında çıkacağını, kim söyledi, bir duyum mu aldın, yoksa oturdun benim adıma kitap mı yazdın, korsanlıkta yeni bir dönem mi başlatıyorsun ne yapıyorsun sen?!

Önce ilk merak edilen belki de yüzlerce kez duyduğun soruyu bir kez de ben sorayım
isim nerden geliyor? Çok karizmatik bir isim olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.


Tabi soruları hazır olarak gönderdiğin için ilk soruna verdiğim cevabı görmeden 2. soruya geçtin. Oğlum belki küfür ettim, belki sıçtım sıvadım afedersin. İşte böyle hazır paket halinde yapılan röportajın böyle riskleri de oluyor, yapacak bir şey yok. İsim konusunu sormuşsun, valla babam koymuş ismimi. Neden böyle iddialı bir isim koymuş hiç anlamıyorum, misal rahmetli dedem "sinan" koymak istemiş ismimi, şimdi Sinan olsaydım belki çok daha rahat ve konforlu bir hayatım olabilirdi. Daha bir görünmez olurdum, göze batmazdım. İstiklal olmanın bir sürü dezavantajı var ve ben hepsini yaşadım. En çok okul hayatımda çok çektim ismimden. Öğretmenler sağolsun sözlü yapmak için not defterini açtıklarında, ya da yoklama listesine baktıklarında direkt benim ismimi gördüler hep. Düşünün orada 5 tane Ali, 7 tane Ahmet, 4 tane de Mehmet var, bir tane de ortada kabak gibi "İstiklal Akarsu" duruyor, ister istemez ilk ben kalkıyorum sözlüye. Sinan iyiydi, sinan zararsızdı. Ama yine de memnunum ismimden, sırtıma minibüsler gibi "babam sağolsun" mu yazdırsam ne yapsam.

Abi, sen bizden daha tecrübelisin yazı yazma konusunda; kendini biraz tanıtsan,
İstiklal Akarsu kimdir, ne yer ne içmez? Neyi sever, hangi aralıklarda Twitter’a girer? Mesela
hiç hashtag açmışlığı var mıdır?
‘’#adamGibiUnfullowsuzTakipleşeceksenGelHabugünTakipEdipYazdığımİlkTwitleUnfollowEdec
eksenGelmeÇokMoralimBozuluyorDuvaraKafaAtasımGeliyor’’
ve ‘’JustinPleaseComeToTurkeyOlmadıYunanistanaGelBizSeniOradanAldırırız’’ hariç


Ben kendimi bildim bileli yazıyorum. Kendimi de ortaokul 2. sınıftan beri bildiğimi farzedersek epey bir evveliyatım var. Türkçe dersinde kompozisyon yazarak meylettim yazı işlerine. Haftada 8 saat Türkçe dersimiz vardı bunun 1 saatini kompozisyon yazımına ayırıyorduk, ondan da not alıyorduk ve ortalamaya direkt etki ediyordu. Baktık Türkçe dersi zor, yüksek not almak daha da zor, sınıfça kompozisyona asıldık, ortalamayı yükselttik. Oradan doğdu yazma hevesi, lisede de üniversitede de hep yazdım. Lisede öğretmenimiz yazdığım kompozisyonlardan bazılarını sınıfa okuyordu, gülüyordu millet, onlar gülünce ben daha da sevdim bırakamadım yazmayı.

Öğleden önce 11 gibi bilgisayarı açarım, Twitter'a girerim, yazılanları okurum, gündemi genelde buradan takip ederim. Gündem yoğunsa daha çok zaman harcarım, gündemle ilgili şakalı tivit yazmak hoşuma gider, bir nevi stres atarım gündemle dalga geçerek. Ülke gündemi de genelde yoğun olduğu için bol malzeme verir. Hashtag açmadım galiba hiç, o işi yapan başka arkadaşlar var, misal şarkı isimlerini börekle kekle değiştirip TT yapanlar oluyor. Ne diyeyim herkes ne ile mutlu oluyorsa onu yapsın. Ben de arada yukarıda verdiğin örnekler gibi heşteglerle dalga geçme hakkımı kullanıyorum o kadar.

2009 yılından bu yana Twitter kullanıyorsun. 92 binden fazla takipçin var, attığın
tweetler genelde komik ve eğlenceli, bunlara mutlaka güzel dönüşler oluyordur. Peki ters
tepkiler aldığın oluyor mu?


Hayat zaten yeterince sıkıcı ve stresli, ben de her insan gibi bu sıkıntı ve stresten kendime düşen payı alıyorum. Hatta biraz da fazlasını alıyorum çünkü pesimist bir yapım var, bardağın yarısı dolu olsa bile "komple boş la bu, hatta bardak yok bardağı çalmışlar!" diyebiliyorum maalesef. Zaten o yönümü Twitter'a taşısam millet dertten tasadan helak olur. Ben de şakacı yönümü taşıyorum, insanlar gülüp eğlendikçe ben de eğleniyorum. Hem müthiş komik geri dönüşler oluyor, benimle aynı kafada insanlarla aynı mecrada buluşmak hoşuma gidiyor. Ters tepkiler de oluyor elbette, genelde futbol veya siyaset tivitlerinden sonra oluyor bu tepkiler ve gayet de normal bir durum.

Bir fenomen olarak yazdığın sohbet tweetlerini siler misin? Tweet silmek fenomen
olmanın altın kurallarından mı? Gerçi fenomen olmak isteyenlere yönlendirme yaptığın bir
bloğun da vardı, okumuştum Bu arada @ege_bamyasi ile muhabbette nirvanaya
çıkıyorsunuz ama


Mention silme olayından bahsediyorsun galiba. Evet menşınları silerim acımam, bunun da kendime göre bir mantığı var. Ben Twitter'a girmeden önce yani Facebook'tan sıkıldığım dönemde kendime bir internet sitesi kurmak istemiştim. Amacım yazılarımı burada toplamaktı. Lakin sonra blog çıktı uzun yazılarımı oraya koydum, ardından Twitter çıktı kısa yazılar da oraya gitti. Yalnız dikkat ettim de neden menşın sildiğimin cevabı olmadı bu, hakket la neden siliyorum anlamadım. Dur bağlıyorum, insanlar benim tivitlerimi alt alta daha rahat okusun diye yapıyorum bunu. Çünkü çoğu insan tüm gün burada takılmıyor, gün boyu ağır mesai yapıyor, iş hayatında anası ağlıyor, akşam eve dönünce eğlenmek stres atmak için Twitter'ı açıp takip ettiği insanların profil sayfalarına giriyor. E şimdi insanlar benim profilimde 2 tane şakalı tivit okuyacak diye 126 tane menşın okumak zorunda kalsın istemiyorum. Ha hiç menşın da yazmayabilirim aslında ama o da bana uymuyor, dayanamıyorum. Yazdığım menşını sayfamda 10-15 dakika tutuyorum, karşı tarafın okuduğundan emin olduktan sonra da siliyorum. Birgün Jack Dorsay, Twitter yasası çıkarır da "menşın sileni biz de sileriz, hatta silmekle kalmaz sildiği menşın başına 30 dolar da ceza veririz" derse silmem.

Evet ege bamyası burada güzel menşınlaştığım arkadaşlardan biri, arada muhabbetin nirvanasına çıkıyor muyuz bilemem ama @nirvanar var bi de, o da eğlenceli bi ablamız.

Sosyal paylaşım siteleri, Twitter, Facebook, İnstagr.am, Foursquare, Tumblr ve
sayamadığım diğerleri... Bildiğimiz kadarı ile bunların içinde şu an en aktif kullanılan Twitter.
Twitter’ın liderlik koltuğunu sallayacak, istikbali açık olan paylaşım platformu ya da
platformları nelerdir sence?


En yaygını Facebook sanırım, hatta gereğinden fazla yaygın, düşünün doğmamış çocuğuna facebook hesabı açan insanımız var. Doğmamış çocuğu geçtim bindiği arabasına facebook hesabı açan insanımız var. Mark Zuckerberg siteyi açarken bunları hesap etmiş miydi bilemiyorum ama çok enteresan yerlere doğru gidiyor olay. Ben genelde Twitter'a takılıyorum, arada Facebook'a da uğruyorum, akrabalarımla hasret gideriyorum. Çünkü Facebook'a hiç uğramasam akrabalarımın Twitter'a gelme durumu olur ki…dur ben bi daha uğrayayım Facebook'a.

Trend Topic listesinde gün aşırı; takip edeni takip ederim etiketleri, futbol etiketleri, Justin
Bieber hayranlarının açtığı etiketler ve trollerden izler oluyor. Türkiye gündemi bunlar mı olmalı? Bu konular hakkında ne düşünüyorsun?


Trending Topic'e ülke gündemi olarak bakmak yanlış olur bence. Aslında ben de öyle zannediyordum eskiden, ulan ne biçim bi ülkeyiz, bu ne biçim gündem lan diyordum ben de. Sonra ayarlarıma girip TT'yi Japonya yaptım, du bakalım bunlar ne konuşuyorlar dedim. Onların TT'sini google translate'e yapıştırıp baktım ve çok şaşırdım, siyaset bilim filan hak getire. Adamlar çok pis geyik yapıyor, Japonları da ne pis geyiği varmış arkadaş dedim, bütün TT'de böceklerle ilgili konular mevcut. O zaman anladım ki TT demek geyiğin anavatanı demek, TT demek geyiğin fabrikadan halka arzı demek.

Yazdığın tweetler; gözlemlerinden, başına geçenlerden ibarettir muhtemelen.
Bilgisayar başına geçip de ‘’Ya bi tweet atayım da aforizma olsun, eğlenelim gülelim” dediğin
oluyor mu? Bir de Behzat Ç. İle ilgili attığın bir tweet var, aşırı beğenildi ! “RTÜK müdahalesi
ile süresi kısaltılan dizinin Behzat Komiser’inden jet cevap ‘’Önemli olan boyu değil la işlevi!’’



Genelde aklıma komik şeyler gelince yazarım, yazmış olmak için yazmam. Lakin bazen aklıma bir bok gelmiyor ve o an çok yazmak istiyorum, işte çok enteresan dakikalar oluyor o anlar. Tiviti yazdıktan takribi bi 15 saniye sonra tivitten ben nefret ediyorum ve hemen silip uzay boşluğuna gönderiyorum. Yani çok da zorlamamak lazım, zaten aforizma hiç sevmem ama yaşadığım olaylarla ilgili tespitler yazmak hoşuma gider. Sevdiğim dizilerle ilgili tivit yazmayı da severim, yerli olarak Behzat Ç ve İşler Güçler, yabancı olarak da Game Of Thrones, Breaking Bad ve Modern Family izlerim ve arada onlarla ilgili yazarım. Game Of Thrones dedim de aklıma geldi şimdi, senin allah bin türlü belanı versin puşt Joffrey Baratheon!

Şimdi sen 2009 yılından beridir aktif bir Twitter kullanıcısı olmanın yanında ayrıca
fenomen ve yazarsın da. Yolda görüp “Aa İstiklal Akarsu, bir resim çekilebilir miyiz?” Ya da
“Yazdığın tweetlerine çok gülüyorum” deyip yolunu kesen bir hayran kitlen var mı?


Yok yav bizimkisi sanal bir meşhurluk, bırak yolda görenin tanımasını bazen anam babam zor tanıyor beni. Bir iki kez tanıyan oldu ama yalan olmasın, birkaç kez de seni filanca yerde gördük sen miydin la o diye menşın atan oldu, etti mi sana 4. Ayrıca eğer kendine yazar diyorsan tanınmak en son isteyeceğin şeydir. Tanınmış kişinin doğal malzeme toplama şansı kalmaz, çünkü bi meşhur görünce şirazeden çıkan bir toplumuz, kendimiz gibi olamıyoruz. En güzeli sıradan olmak, görünmemek, kafana göre takılmak.

Twitter olmasa idi yine de kitap yazmayı düşünür müydün? Twitter olmasa ne
yapardın aslında?


Kitap benim hayatımdaki en büyük iki hedeften biriydi(diğer hedefim de bir sinema filmi yazmaktı ama kitabın tadını alınca 2. hedefim 2. kitabı çıkarmak oldu, çaktırma). Üniversite yıllarımdan beri istiyordum bir kitabımın olmasını. Fakat yazdığım metinler bir kitap oluşturacak nitelikte değildi, günlük genel geçer şeyler yazıyordum. Bursa Hakimiyet gazetesinde bir köşem vardı misal, orada yazdıklarımı bir kitap haline getireyim dedim ama dediğim gibi genelde güncel konular hakkındaki yazılardı, kitap olmaya uygun değillerdi. Bir kitapta toplanabilecek hikayeler yazmaya blogta başladım, hayatımdan kesitler yazdım oraya, bunlar beğenildi çok güzel geri dönüşler oldu. Twitter sayesinde de binlerce kişiye ulaşma şansını yakalayınca kitap geldi. İyi ki de geldi, hoş geldi, çok güzel bir duygu. Twitter olmasaydı yazdıklarımı yine Facebook'ta paylaşır, 80 akrabam ve 20 ilkokul arkadaşımla gülmeye eğlenmeye devam ederdim herhalde.

Peki internetin, sosyal medyanın, seni değiştirdiğini düşünüyor musun? Neler
kazandırdı ya da kaybettirdi diye sorsam?


Çok da değiştirdiğini söyleyemem, sosyal medyadan önce nasıl yaşıyorsam şimdi de tamı tamına aynı hayatı yaşıyorum, ne bir eksik ne bir fazla. En büyük kazancı dediğim gibi kitap oldu. Bir de stres attığım, gülüp eğlendiğim bir mecra oldu burası, olmasaydı eksikliğini kesin hissederdim.


Televizyon için ya da farklı mecralardan teklifler geliyor mu? Ya da böyle bir teklif
gelse ne düşünürdün?


Yok hiç böyle bir teklif gelmedi, gelse de benim ne işim olur televizyonla, şovmen miyim ben, artist miyim ben amacın nedir kardeşim, ne demeye çalışıyorsun?! Ha Muhteşem Yüzyıl'dan teklif gelse, "gel atı oyna, eğitimli at eksiği var" deseler, "at mıyım ben, at ne alaka lan" derim, ama gel saraya adam alınacak deseler bir dakika durmam giderim, haremde onlarca hatun var, set arasında iyi ekmek çıkar oradan.

Açık yüreklilikle cevaplayacağından emin olduğum için soruyorum, bu kadar ilgi
görmek, binlerce insanın hayranlığını kazanmak egoda bir değişiklik yaptı mı? Mesela, kahve
sırasında “Ben, koskoca İstiklal Akarsu, sırada bekliyorum “ tarzı duygu fırtınalarına kapılıyor
musun?


Valla bu ilgiden önceki ego seviyem neyse şimdi de aynı seviyede, yani egom hiç yok demiyorum sadece seviyesi aynı diyebilirim. Ha böyle bir ilgi alaka karşısında insanın egosu şişmez mi diye soracak olursan bence de şişer, zaten şişenleri siz de görüyorsunuz. Bazı arkadaşların takipçi sayısı arttıkça ego seviyesi de yükseliyor, bu yazdıkları tivitlere de yansıyınca tüm samimiyetlerini kaybediyorlar, bir "twitter popçusu" haline geliyorlar. Kahve sırasına girmedim hiç ama kentakifıraydçıkın sırasına çok girdim. Geçenlerde de Tüyap'taki kitap fuarında imza sırasına girdim. Benim kitabın imza gününden bir hafta sonra yine gittim fuara, bu sefer okur olarak gezdim. Emrah Serbes'in imza günü vardı. Bir kitabını aldım ama öyle bir kuyruk var ki Beylikdüzü'nden ta Yozgat'a kadar. Tüyap içinde 14 tur attım, sonra baktım sıra azalmış, girdim kuyruğa, bana sıra gelene kadar da 2 tane hikayesini okudum, sonra imzalattım çıktım.

Son olarak yeni kitaptan haberlerle bitirelim diyorum, ne zaman gelecek bu yeni kitap? Ve hayran kitlene sitemiz aracılığıyla iletmek istediğin bir şey var mı?

Yeni kitabın hikayelerini 10 gün önce bitirdim. Şu an bir okur gibi hepsini tek tek okumaktayım, 2-3 gün içinde de yayınevine teslim edeceğim. Tahminen yine şubat gibi çıkar. Oğlum bi de hayran kitlesi ne tövbe estağfurullah, yani yalandan içi boş tevazu olsun diye demiyorum hayran kitlesi ne menem bir şeydir onu anlamaya çalışıyorum sadece. Ama beni okuyan arkadaşlara iletmek istediğin bir şey var mı dersen hepsine selam ederim, küçüklerimin gözlerinden, yaşıtlarımın yanaklarından büyüklerimin ellerinden öperim. Bir de amiyane tabirle "taş" arkadaşlara ayrıca selam ederim, bi ara görüşelim derim.

27 Ekim 2012 Cumartesi

Benim Nick'im Benim Kararım

Facebook'ta yeni açılan Acaba Gazetesi'nden Ece Mehmetoğlu sordu, ben de cevapladım efenim.
Şu adresten de gazete formatında okuyabilirsiniz. https://www.facebook.com/acabagazetesi

“Sosyal medya senin için var, benim için var, Ciguli için var. Cidden ya nerede bu Ciguli?”

1. Çoğu insan sizi “Twitter fenomeni” olarak tanıyor. Peki gerçek mesleğiniz nedir?

İktisat mezunu bir insanım ama mezun olduğum yıl cumhuriyet tarihimizin en büyük ekonomik krizlerinden birini yaşadığımız için bırakın işe girmeyi, iş başvurusu bile yapmaya gerek duymadım. Zaten benimle aynı fakülteden mezun olan arkadaşlarım 1-2 sene iş aradılar ve sonunda neredeyse asgari ücretle işe girebildiler. Ben maddi açıdan biraz daha şanslıydım. Çünkü Sakıp Sabancı'nın öz torunuydum. Dedem sağ olsun İstiklalSa diye bir marketler zinciri açtı, tut dedi zincirin ucundan; tuttum zengin oldum. Şaka bir yana şansım baba mesleğinden geliyor. Ailecek işlettiğimiz 30 senelik bir spor mağazamız var. O yüzden hiç işsiz kalmadım. Ticaret çok zevkli bir meslek herkese tavsiye ederim. Bu arada yazdığım bazı kısa hikayeleri dizilerin senaryo ekiplerine gönderdim. Kullandıkları hikayelerden telif aldım; bu da bana ek gelir sağladı. Şimdi ise tamamen kitap serüvenine odaklandım, artık hikayelerimi kitabım için yazıyorum.

2. Twitter’da çoğu kullanıcı nick kullanıyor, siz ise kendi isminizi kullanıyorsunuz. Bunun nedeni kendinize olan güveniniz mi?

Güvenle alakası yok. Dikkat ederseniz nick gibi bir adım var. Zannedersem benimle beraber en fazla 45-50 İstiklaliz koskoca ülkede. O yüzden başım belaya girerse nick, girmezse kendi adım. Nick kullanan arkadaşların da mantıklı bir açıklaması var. Sanırım nicki bir kalkan, bir sigorta olarak kullanıyor bu arkadaşlar. E içinde bulunduğumuz şartları göz önünde bulundurursak epey de haklılar.

3. Bir yazı yazıyorsunuz ve Enter’a bastığınız anda bunu binlerce insan okuyor. Bu nasıl bir sorumluluk?

Yok ben Tweetle kısmına basıyorum, Enter'a basınca bir alt satıra geçiyor imleç. Lütfen bunları iyice araştırıp hazırlayalım sorularımızı. Böyle hazırlıksız böyle altyapısız röportaj mı olur?! Neymiş efendim Enter'a basınca binlerce insan okuyormuş da bu nasıl sorumlulukmuş bak bak… Bi dakka ya hakikatten öyle bir durum var dimi? Başım ağrıyor yazsam 80 bin kişi okuyor evet, dur ya heyecanlandım, işin bu kısmı tamamen aklımdan çıkmıştı. Elim ayağım titriyor bak, şimdi Enter'a basınca bu röportajı kaç kişi okuyacak acep, rakam verin bana rakam!

4. Bazı Twitter yazarlarının yazacaklarını stoklayıp sonradan yazdığını biliyoruz. Peki siz de yazacaklarınızı stokluyor musunuz yoksa anlık mı yazıyorsunuz?

Ablacım patates mi bu stoklayalım? Aklımıza geldikçe yazıyoruz işte. Zaten gündemle ilgili şakalı tweet yazmayı seven bir insan olarak stoklu tweet yazmak çok mantıksız olur. Düşünsenize derbi maçla ilgili tweet yazacağım ama yayınlamayıp stokluyorum. 3 ay sonra birden "böyle penaltı mı olur yea, Burak kendini yere attı!" yazıyorum. Tefe koyarlar adamı, report for spam'da boğarlar adamı.

5. Kitap çıkarmaya nasıl karar verdiniz? Çocukluk hayaliniz miydi yoksa Twitter’da yazmaya başlayınca mı ortaya çıktı bu fikir?

Çocukken tek hayalim köfte, patates bir de çarpışan arabaydı. Zaten çocukken kitap yazmayı hayal edecek çocuğu getirin dünyanın başına koyun yönetsin, yok öyle vizyonlu bir çocuk. İlk gençlik hayalimdi diyelim. Üniversitedeyken hayal ederdim. Hatta bir ara kitabı kendim bastırayım da dedim. Bunun için siteler var. Ciddi ciddi düşündüm bir ara. Lakin sonra Twitter sayesinde kendiliğinden gelişti her şey. Allah razı olsun Twitter, ver elini öpeyim abi.

6. Sosyal medya insanları bir arada tutarken aslında biraz da yalnızlaştırmıyor mu ? Size göre sosyal medyanın iyi ve kötü yanları neler?

Çok sosyal bir insanı yalnızlaştırabilirken, ultra asosyal bir insanı da sosyalleştirebilir. Ben de çok sosyal bir insan değilimdir. Toplasan hepi topu 3-4 arkadaşım vardı. Twitter sayesinde bu rakam 7-8 oldu ki benim için rekor. Ver bir daha elini öpeyim Twitter, sen ne bereketli ne süper bir siteymişsin.

7. Peki sizce sosyal medya ne için var?

Sosyal medya insanların sesini daha çok duyurmak için var, bir bakıma geleneksel medyaya alternatif olmak için var. Senin için var, benim için var, Ciguli için var, cidden ya nerede bu Ciguli?

23 Ekim 2012 Salı

Röportaja Gel!

Röportajı yapan: Fırat Özdemir Neresi için yaptı: www.themagazinnews.com sitesi için. Niye yaptı:Valla bilmiyorum belki canı filan sıkılmıştır.


1)Merhabalar. Öncelikle kendinizden biraz bahseder misiniz?
Ben İstiklal Akarsu…evet..bu kadar.

2)Twitter’da fenomen olmanızı daha çok nerelere bağlıyorsunuz?
Fenomen olmamı Sosyal Medya adlı programa bağlıyorum, o program gitti çok takipçili bir tivitçiye Twitter Fenomeni dedi, deyiş o deyiş, fenomen aşağı, fenomen yukarı, naber fenomen, hayırdır fenomen, borç versene fenomen, saat kaç fenomen.


3)Sosyal Medya’da bu kadar popüler bir kişilik haline gelmeniz; kayıt olduğunuz zaman hiç aklınıza gelmiş miydi? Hedefleriniz var mıydı bu yönde?
Kayıt olurken bu kadar popüler olacağım hiç aklıma gelmedi, ama kayıt olduktan 3-4 dakika sonra hafif bi aklıma geldi. Böyle yaklaşık 5-10 dakika durdu bu aklımda, vay ben popüler mi olacağım, vay televizyonlara mı çıkacağım, vay popom mu kalkacak, vay anamı babamı arkadaşımı tanımayacak mıyım, hepsini geçtim artık bakkala veresiye yazdırmayacak mıyım diye bi 10 dakika filan düşündüm..sonra geçti. Kayıt olurken çok büyük hedeflerim vardı, ulan şu kayıt işlemi bitsin de gidip hemen üstümü başımı değiştireyim akşam halısaha maçım var demiştim.


4)Espiritüel bir kişiliğe sahip olduğunuzu biliyor bütün takipçileriniz. Bu kadar esprili olmayı neye veya nelere bağlıyorsunuz?
Çok iyi bir şey değil bu özellik, bak kaç soru oldu bi ciddi cevap veremedim, sıçarım ben böyle espritüel kişiliğe, bundan sonraki sorulara çok ciddi cevaplar vermek istiyorum. Yılların espritüel kişliğine elveda diyorum.


5)Eğer siz “Fenomenlik” kelimesini kendi cümleleriniz ile anlatmak isteseydiniz, nasıl anlatırdınız?
Çok takipçisi olan, şakalı, tespitli tivitler yazan, gündemle dalgasını geçen, arada sağa sola laf sokan, arada sağdan soldan laf yiyen, sonra sağa sola bi daha laf sokan, sonra sağdan soldan böyle taşlı sopalı geldiler abi, camı çerçeveyi indirdiler, yaktın beni fenomenlik, ben yazmadım kuzenim yazmış ulann!



6)“Bir Alex Değilim” kitabını yazma fikri nasıl ortaya çıktı?

Kendimi bildim bileli bir kitap yazmak istiyordum. Tahminen kendimi lise 2'den itibaren bildiğimi farz edersek epey bir süredir bu istek vardı içimde. Lise 2'den öncesini hiç sormayın karanlık bir dönem o dönem, sivilciler, hormonlar, libidolar bir savaş veriyor bünyede. Lise 2'den itibaren böyle küçük küçük hikayeler yazmaya başladım. Önce arkadaş çevresinde, sonra Facebook'ta akraba çevresinde paylaştım bu hikayeleri. Olumlu tepkiler geldi. Sonra blog açtım oraya yazdım. Sonra Twitter geldi, buradaki binlerce arkadaşla yeni hikayelerimi paylaştım. Sağolsunlar beğendiler, çok güzel tepkiler aldım. Kitap olayı da buradaki popülerlik sayesinde gerçekleşti diyebilirim.


7)Kitabınızın satışlarının oldukça iyi olduğu ortada. Bu satışların iyi olması, 2. Kitabın geleceği anlamına gelir mi?
Satışlar fena değil gibi, 7 ayda 4. baskı çıktı. İnşallah böyle gider. Bu satışların iyi olması 2. kitabın çıkacağı anlamına gelmiyor maalesef, satışlar o kadar yüksek ki direkt 4. kitabı yazmamı istediler, ben de şaşkınım. Bir de kahve kafa yapar mı diye merak ettim bu röportajı cevaplarken, iki bardak kahve içtim kayış gevşedi gibi sanki benim, hayırlısı olsun deyip bi sonraki soruya geçeyim.


8)Kitabınızın içeriği hakkında ufak bir bilgi paylaşımında bulunur musunuz?
Yaşadığım komik hikayeler diyelim. Hayatımın değişik zaman dilimlerinden hikayeler var. Yani ilkokuldan da hikaye var, şimdiki zamandan da. Bazı olayları olduğu gibi yazdım, bazılarının sonunu olmasını istediğim gibi değiştirdim. Sonuçta çok samimi bir kitap oldu, hatta o kadar samimi ki şımardı kitap. Arada el hareketi filan çekiyor şerefsiz. İlk iki baskı böyle naif, ağırbaşlı da 3. baskı hafif şımarık ama bu son çıkan 4. baskı tam bir artist, tam bir puşt. Eli ayağı durmuyor gerzeğin.

9)Sizce Sosyal Medya’nın günümüzdeki önemi ve değeri nedir? Anlatır mısınız biraz?
Konvensiyonel medyada(bak bak laflara bak konvensiyonel medyaymış, anlamından dahi emin olamadım açtım bi de google'dan baktım, tam bir çakalım) sesini duyuramayan bir çok insana ilaç oldu sosyal medya. Biliyorsunuz gazeteler kapılmış, köşeler tutulmuş, buralara girmek artık yetenekten ziyade torpil ve şans istiyor. Ayrıca geleneksel medya tam anlamıyla bağımsız değil, hadi kıvırmayalım hiç bağımsız değil. Sosyal Medya ise -şimdilik- bağımsız ve güdümsüz. O yüzden benim için çok değerli bir mecra bu, herkes de değerini bilsin diyorum, aslansın kaplansın sosyal medya diyerek bitiriyorum.


10)Hobileriniz nelerdir ve bir günde neler yaparsınız genel olarak?
Belki çok klasik olacak ama boş zamanlarımda oturuyorum, hobi olarak da arada kalkıp sağa sola bakıyorum.

11)Son olarak; bu güzel röpörtajı bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz. The Magazin News okurlarına ne söylemek istersiniz?
Oğlum sen soruları bana toptan yolladın ben de sırasıyla cevaplıyorum, nereden biliyorsun güzel bir röportaj olduğunu, belki sıçtım sıvadım ben. Yok la iyi oldu, güzel oldu, geleneksel medyanın aksine rahat rahat yazdım buraya, al sana sosyal medyanın bir farkı daha.

27 Temmuz 2012 Cuma

Bi Röportaj

Sevgili Zekeriya Ünal "nam-ı diğer camadam" Medya Galaksisi okurları için sordu ben de klimalı ortamda rahat rahat yaya yaya yanıtladım..buyroon efenim!

Sevgili abi, seni "gözleri kahve, göbeği bombe, baldırı flörtöz" bir "Twitter fenomeni" olarak biliyoruz, okuyoruz, sayıp-seviyoruz. Kendin hakkında az biraz daha ayrıntıya girebilir misin?
Gözlerimden göbeğime, o da yetmemiş baldırıma kadar ayrıntıya girmişim, size özelimi açmışım sen hala tutmuş "abi biraz daha ayrıntıya gir" diyorsun, daha ne kadar ayrıntıya gireyim, maksadın ne açık konuş. Dur la asabi başlangıç yaptık ropörtaja. Valla ben de kendi hakkımda bu kadarını biliyorum, yanaklarım da hafif elmadır, sonra gıdım var, başka..başka da bir şey yok.


Neredeyse her gün, evde, ofiste senin tweetlerini "anıra anıra" gülerek okuyoruz. "adam yazıyo yea!" diyoruz. Peki sen ne zaman ve nasıl yazmaya başladın?
Abartmayalım, mümkünse insan gibi gülelim, sen anır diye yazmıyorum ben tivitleri, eşek başı mı var karşında! Bi fırça bi normal açıklama derken manyağa döneceksin ama sen istedin bu ropörtajı. Görmemişin röportajı olmuş tutmuş içine sıçmış afedersin ama toparlayacam dur. Ben ilk olarak orta 2. sınıfta yazmaya başladım. O zaman Türkçe derslerimizde haftada 2 saati kompozisyona ayırıyorduk. Öğretmenimiz en beğendiği kompozisyonu sınıfa okuyordu. Bu da sınıfta bir rekabet doğurdu, Tolstoy'dan Dostoyevski'den araklayıp getirenler oldu o kadarını söyleyeyim. Ben kendi iç dünyamı yazıyordum, okuldaki durumları filan, ama bir boka benzemiyordu, hoca beğenmiyordu. Bir gün yazdığım kompozisyonun en altına "öğretmek istemeyen bir öğretmen ve öğrenmek istemeyen bir öğrenci yoktur" yazdım. Hayatımdaki ilk özlü sözüm oldu. Öğretmenimiz beğendi, kartona yazdırıp sınıfın duvarına astı, sınıfın fenomeni oldum, kıskanıp kartonu yırtanlar oldu, tekrar yazıp astım. Şimdi düşünüyorum da mal gibi bi sözmüş, hoca bizi susuz yemiş.


Her gün her gün bu esprileri nasıl bulabiliyorsun? Birdenbire mi geliyor yoksa üzerinde bir süre düşünüyor musun?
Ben öyle stoklu yazmıyorum, Twitter'a giriyorum, arkadaşların yazdıklarını okuyorum eğleniyorum. Sonra dur bi tane de ben yazayım diyorum, anlık aklıma geliyor, ön hazırlık yapmam. Zaten normal hayatta da anı yaşayan biriyim, biraz rahatım. Her şeyi en son ana bırakmayı severim. Arabanın benzin ışığı yandıktan 20 kilometre sonra benzin alırım, toplantılara buluşmalara hep geç kalırım, soran olursa da İstanbul trafiğine bok atarım. Her şeyi ertelerim, yumurta kapıya dayanınca harekete geçerim. Bu huyumu çok değiştirmeye çalıştım ama olmadı, yok la hiç değiştirmeye çalışmadım böyle iyi, böyle mis.


İnsanlar sana ve diğer beğeniyle takip edilen Twitter kullanıcılarına "Fenomen" diyorlar. Sence "Twitter Fenomeni" olmak nedir?
Valla bu bizim dışımızda gelişen bir olay. Trt'de yayınlanan "Sosyal Medya" programında bir Twitter kullanıcısına -belki onun da haberi olmadan- yazdıkları bir yakıştırma sonucu ortaya çıkan bir etiket bu. İçeriğinde biraz alay var, biraz bıyık altından gülme var biraz hınzırlık var. Belki de kıyısından köşesinden geçemeyeceğimiz bir etiketi üzerimize yapıştırıp sonra kıkır kıkır gülmek var, çünkü fenomenlik öyle ha deyince olunacak bir şey değil. Ben olsam olsam Twitter fanisi olurum dedim hep, çünkü Twitter da bir gün popülerliğini kaybedecek ve bitecek…Sezen ablanın da dediği gibi, işte biz o gün tükeneceğiz!..hüzünlendim dur.


Bir Alex Değilim, Okuyan Us Yayınları'nın Dizüstü Edebiyat serisinden çıkan ilk kitabın. Kitap yazma olayına nasıl karar verdin?
Önce Blog yazmaya karar verdim. Çünkü 140 karakterin dışında da anlatmak istediğim hikayelerim vardı. Mikro blog olan Twitter'da bunu gerçekleştirmek imkansız tabi. Bir Blog açtım ve burada kısa hikayelerimi paylaştım. Hikayeler epey beğenildi, çok güzel geri dönüşler oldu. Bu kadar güzel dönüşlerin olması beni gaza getirdi. 2 haftada bir hikaye paylaştım blog'ta. Sonra bunlardan bir kitap çıkarma fikri doğdu. Önce ben teklif ettim, Cem Mumcu ile bağlantı kurdum, o da sağolsun kitap dosyasını istedi gönerdim. Lakin aylar geçti bir haber çıkmadı. Sonra bana başka yayınevlerinden başka teklifler gelmeye başladı, onları değerlendirdim. Sonunda başka bir yayınevine gitmeden önce Cem Mumcu'yu son bir kez aradım. Hocam ne oldu bizim iş dedim. 15 dakika içinde döneceğim olumlu ya da olmsuz dedi. Blogu okumuş, aradı tamamdır bizdesin dedi. Blogtan 18 hikaye seçtim, 10 adet de yeni hikaye yazdım ve Okuyan Us Yayınevi'yle kitap macerama başladım.


Bir Alex Değilim'de okuyuculara ne anlatıyorsun?
Çoğu başımdan geçen hikayeler. Yaşadığım komik olayları yazdım. %70'i gerçek %30'u kurgu diyebilirim. Kitapta akrabalardan ilkokula, mahalleden halısahaya kadar uzanan olaylar silsilesi var. Ben yazarken çok eğlendim, umarım okuyanlar da eğlenir, şimdiye kadar bana kitapla ilgili dönüşler çok güzel. Bu arada 2. kitabı da yarıladım, o da çok eğlenceli oluyor du bakalım.

Facebook'ta akrabalara ve okul arkadaşlarına espri yazarken bir arkadaşının tavsiyesiyle Twitter'a başlamışsın. Facebook ve Twitter arasındaki en önemli fark sence nedir? Ve ikisinden birini seçmek zorunda kalsan hangisini seçerdin?
Kesinlikle Twitter'ı seçerdim. Akraba ve arkadaşlarla dolu bir ortam da güzel olabilir ama benim gibi şakalar yazan, hikayeler yazan bir insan için iyi bir ortam değil Facebook. Kitabımın karakterleri zaten orada, neyi kime yazıyorsun?

Sosyal Medya'nın bugün geldiği konum ve önemi hakkında ne düşünüyorsun? Sence gerçekten "Yeni Medya Düzeni" bu mudur?
Giderek daha da güçlenen bir medya haline geldi. Hatta ana akım olan gazete ve tv'yi bile zorlamakta şu an. Gazeteden daha hızlı, Tv'den daha atak ve cesur bir mecra burası. Yeni Medya Düzeni demek biraz iddialı olur burası için. Yeni sosyalleşme, haberleşme düzeni diyebiliriz ama.

Sosyal Medya ne için var? Salt eğlenip gülmek için mi? Deşarj olmak için mi? "Ben de varım! Buradayım!" deme ihtiyacını gidermek için mi?
Sen en mantıklı üç nedeni söylemişsin zaten, eğleniyorum+gülüyorum+deşarj oluyorum+ben de varım la diyorum+bulamadım şimdi başka bir neden

Bir sohbetimizde "30 yıldır dünya beni s*klemedi, şimdi intikam vakti" demiştin. Bu sözünü biraz açar mısın? Dünya sence nasıl bir yer?
Oğlum DM'den yaptığımız sohbeti buraya niye taşıyorsun, ne ayaksın la sen, amacın ne?! Son bir kez atar yapayım seni bir kendine getireyim dedim korkma. Evet dünya acımasız, dünya şerefsiz, dünya puşt, en ufak açığımızda ağzımıza sıçacak kadar da çakal. Ama boşlukları zaafları da var bu dünyanın, işte o anları iyi kollamak lazım, bi boşluğunu yakalayıp idareyi ele almak lazım. Beni yıllarca oyaladı bu dünya, kitap yazmak istiyorum dünya kardeş dedim, hasiktir oradan güldürme la beni diye dalgasını geçti benle. Twitter benim için dünyanın boş bulunduğu bir an oldu, hop daldım oradan. Yazdım şakayı, yazdım aforizmayı, verdim hikayeyi. Ve en büyük dileğim olan kitabımı yazmayı başardım. Ne oldu la dünya, sen dön bakalım daha etrafında öyle mal mal, tipe bak!

Hayatta en bayıldığın şeyler ve en kıl olduğun şeyler?
Konu nereden nereye geldi be abicim. Böyle bir soru sorduğuna göre röportajın yavaş yavaş sonlarıne geliyoruz demektir. Hayatta en bayıldığım şeye imam benden önce bayıldı. Evet patlıcan yemeklerine bayılırım, özellikle patlıcan kebabı çok severim, ama yemeğin içinden kıl çıkarsa da kıl olurum deyip aşağıdaki soruya geçeyim.

Türkiye'nin ücra köşelerinde, fenomen olmak için ha babam tweet kasan Anadolu çocuklarına tavsiyelerin neler olur?
Bir durun, bir nefes alın, bi gidin elinizi yüzünüzü yıkayın, sonra tivit yazmaya devam!

Son olarak: Medya Galaksisi okurlarına neler söylemek istersin?
Medya Galaksisi okurları naber la?