8 Eylül 2011 Perşembe

İlk Röportaj (Ankara Life Dergisi)


1. Twitter’da kendi isminizle yer alıyorsunuz, peki İstiklal Akarsu kimdir?

Evet kendi ismim ama sıkıştığımda “İstiklal diye isim mi olur kardeşim, nick la bu!” diyeceğim minvalde bir isim İstiklal. Bana bu manevra alanını sağladığı için babama sonsuz teşekkürlerimi sunarım, çünkü isim babam kendi babam.

İstiklal Akarsu kimdir deyince bi panik oldum, öyle sorunca sanki bir başkası gibiymiş gibi geldi. Ben kendi kendimi anlatmayı sevmem, insanı en iyi bir başkası tanımlar deyip sözü anneanneme bırakıyorum. İstiklal Akarsu kimdir anneanne?
-tornum benim
-anneanne biraz aç istersen, yani nasıl bir insan İstiklal Akarsu?
-aynı ben.
-yani?
-çatlak!
-yaktın beni anneanne.
-bas git!



2. Sosyal medya hayatınızın ne kadarını kapsıyor, anlatır mısınız?
-Twitter %25, Facebook %14, Google+ % 3.
Verilerden de anlaşılacağı üzere hayatımın hatırı sayılır bir bölümünü kapsıyor sosyal medya. Lakin yine verilerden hareket edecek olursak daha %58’lik boş yer de var hayatımda. O kısmı da arkadaşlarla halısaha maçıyla, dostlarla brunchta, kızlarla havuzda(bu kısım temenni), komşularla apartman toplantısında doldurmaya çalışıyorum.

3. Ünlülerden daha çok takipçiniz oluyor, peki bu ilgi, bu merak bir gün yok olur diye korkuyor musunuz?
-Evet siz sorunca baktım, Ankaralı Namık’tan bile fazla takipçim var, gerçi kendisi henüz Twitter’a girmemiş ama olsun, enteresan şeyler bunlar. Bu ilgi bir gün yok olur diye korkmuyorum, çünkü bu ilgi bir gün yoktu zaten. Twitter’dan önce de vardı ilgi, yazdıklarımı facebook’ta paylaşıyordum. Orada da teyzem beğeniyor, kuzenim dürtüyor, eniştem ise “bu ne la” diye yorum yazıyordu, ilgi alaka lokal ve az da olsa hep vardı yani.

4. Artık eylemciler bile internet üzerinden ayaklanıp, ülkenin kaderini değiştirebiliyor.
Hayatımızda bu denli etkisi olan sosyal medyanın sizdeki değeri nedir?

Biz de 10 ilkokul arkadaşı olarak Facebook üzerinden ayaklanıp ilkokul öğretmenimizi ziyarete gittik, ülkenin değil ama öğretmenimizin kaderini değiştirdik. Hayatında yapmadığı kadar börek, çörek, kek, sarma, kısır, çay, kahve yapmak zorunda kaldı hocamız. Hay ben bu facebook’u bulanın yedi sülalesini diye içinden geçirmiştir mutlaka.


5. Yazdıklarınız çoğumuzun, “Bunu ben söylemeliydim” dediği yazılar yani bir bakıma herkesin aklından geçen ama söylemeye cesaret edemediği şeyleri dile getiriyorsunuz, bu cesaret nereden geliyor?

Bu sorunun muhatabı ben değilim sanırım, sanki başkasına sormuşsunuz da o cevaplamayınca “soru boşa gitmesin yazık, İstiklal’e sorayım da mundar olmasın bari” demiş gibisiniz. Çünkü benim tivitlerim “bunu ben söylemeliydim” tarzında değil pek, insanların söylemeye cesaret edemediği bir tarzım ise hiç yok. Misal şöyle bir tivit yazmışım “National Geographic Tv'de 2 saat belgeselini izlediğim kuşu Yaban Tv'de 20 saniyede vurdular”. Şimdi bu aklınıza geldi diyelim, kendinizde cesaret bulamaz mısınız yazmaya, vurulan kuş gagalamaya mı gelecek sizi? Bi de bir şey söylemek istiyorum, bu benim ilk röportajım çok heyecanlandım şu an, ama geçti şimdi de, evet diğer soruyu alayım(hatta bırak heyecanı hafif şımardım gibi, diğer soruyu alayım ne lan?!)


6. Kimlikleri belli olmadan yazan ve binlerce takipçisi olan insanlar da var. Siz neden gizlenmeyi tercih etmediniz, onların bu tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?


Başta da dediğim gibi ismim her an “bu ben değilim takma isim la o” denilecek cinsten, o yüzden rahatım ama o arkadaşlara da saygı duyuyorum. Sonuçta sosyal mecrada her türlü insan var, burada yazdıklarından dolayı başları belaya girmesin diye böyle bir yol izlemiş olabilirler. Belki takma isimlerle daha rahat yazıyordur bu arkadaşlar. Ama ben kendi ismimle yazmayı seçtim. Hem nick alsam eminim gider “çikolatalıpastayısevenadam” gibi saçma sapan bir nick alır dünya aleme rezil olurdum.

7. Yazdıklarınızda gerçeklik hep ikinci planda mıdır, yani sanal dünyada herşey işin esprisi midir?

Gerçek dünya zaten yeterince sıkıcı ve kasvetli, bari sanal dünya eğlenceli olsun diye buraya komik taraflarını taşıyorum. Yoksa bugün dişim ağrıyor, yarın damağım şişti, öbür gün ayak küçük parmağımı karyolaya vurdum yazsam millet dertten tasadan helak olur. O yüzden hem ben eğleneyim, hem okuyanlar eğlensin diye gerçek hayatın esprili bölümlerini sanal dünyaya taşımaya çalışıyorum. Tabi farklı tarzda yazan arkadaşlar da oluyor, kimileri gerçek hayatın romantik taraflarını yazarken, kimi de gerçek hayatın memelerini sanal dünyaya taşıyor, dediğim gibi tercih meselesi bu.


8. Peki, yazdıklarınızı derlemeyi ya da kitap çıkarmayı hiç düşündünüz mü?

Twitter mikro blog sitesi olduğu için yazdıklarımız mikrobik etki yaratıyor, yani kişiden kişiye bulaşıyor, beğenildikçe paylaşılıyor, yayılıyor, lakin burada yazılanlarla bir kitap çıkarmak pek mümkün değil gibi. Çünkü 140 karakterle sınırlı küçük fikir silsileleri hepsi, kendi aralarında bir bütünlük dahi teşkil etmiyorlar, küçük çerez gibiler. Lakin ana yemeğimi blog’umda pişiriyorum, oradaki hikayelerimden kitap çıkarmayı düşünüyorum. Bir yayınevi ile görüştüm, inşallah yakın gelecekte bu proje gerçekleşir. Blogtaki en beğenilen 15 hikayemin yanında, yeni yazdığım 20-25 hikayemin de içinde bulunduğu bir mizah kitabı düşünüyorum. Belki bazı tivitlerim de çerez niyetine bu kitaba girebilir. Kitap olursa çok güzel olur, en büyük hayallerimden biri gerçekleşir. Ha olmadı sağlık olsun, ama inşallah olur ya kitap çok güzel, ama olmazsa illa olsun diye de bir şey yok, ama olursa çokzel olur, baktım olmadı hayata küsmem, ama bir olursa. “Ulan kitap çıkaracağına bir psikologa git, senin kafan çatlamış, kitap yazmak senin neyine” diyenlere de bir çift sözüm olacak, ama du bi dakika telefonum çalıyor
-alo?
-istiklal kaç kere söyleyecez, tamam dedik ya, kitap çıkacak işte, açılayabilirsin artık.
-aa Cem Mumcu bey, çıkar mı diyorsun kitap şimdi hocam, doğru söyleyin bak.
-olum manyak mısın sen, tamam anlaştık dedik ya?
-hakket mi la?
-bi yürü git delimanyak!
-ölümü öp bak!
-yok lan sana kitap mitap, git kumda oyna sen!



9. Sosyal medyanın sizce iyi ya da kötü yanları neler?

Sosyal medya sosyalleşmenin yollarından sadece bir tanesidir bence, topyekün kendisi değildir, kendimizi çok kaptırmamak gerekir. Çünkü dışarıda devam eden canlı bir hayat var, onu da ıskalamamak lazım. Ben sosyal medyanın iyi yanında ikamet ediyorum, yerim çok güzel, deniz kenarı, püfür püfür esiyor, her şey benim için olumlu. Çünkü gerçek hayatta öyle süper sosyal bir insan değilim, arkadaş sayım 2-3’ü geçmez, lakin sosyal mecralar sayesinde 6-7 arkadaş sayısına ulaştım ki bu benim için rekordur. Ama normalde çok sosyal olan, onlarca hatta yüzlerce arkadaşı olanlar için sosyal medyanın negatif etkisi olabilir. Normalde çok sosyal olan insan asosyal hale gelebilir. Her şeyde olduğu gibi burada da denge unsuru çok önemli. Sosyal mecrayı hayatımızın bir yerine koymalıyız evet ama asla merkezi olmamalı bu yer, güzel bir kenar köşe bulup oraya yerleştirmeliyiz, arada ziyaret edip halini hatırını sormalıyız.

10. Twitter’da takip edilen kişi olmak yani yazdıklarınızın sürekli izleniyor ve yorumlanıyor olması sizi rahatsız etmiyor mu, neden?
Neden rahatsız etsin ki, bilakis mutlu oluyorum, yazdıklarımın paylaşılması hoşuma gidiyor, kendim eğlenirken başkalarının da eğlenmesi çok güzel bir şey. Çok güzel geri dönüşler de oluyor hem, gelen mesajlarla ben de eğleniyorum. Tabi takipçi sayısının artması insanda bir baskı yaratıyor bunu kabul etmek lazım. Twitter’a girdiğim ilk 3 ayın sonunda beni 140 kişi takip ediyordu misal, o zaman daha rahat ve pervasız yazabiliyordum. Lakin ben bu baskıyı kendimce hafifletiyorum, sonuçta twitter’da yazdıklarım çok ağdalı, çok suyla sabunla ilişkili şeyler değil. Gündelik hayatla ilgili, herkesin yaşadığı, başlarına gelen komik olaylarla ilgili paylaşımlar. Hal böyle olunca baskı da az oluyor, mutlu mesut yazıyorsun. Tabi arada toplumsal olaylara da kayıtsız kalamıyorsun, yeri gelince veriyorsun eleştirel tiviti, veriyorsun kendince ayarı, o ara karşıt fikirde olanlar bir geliyor, sonra sessizce dağılıyorlar, sen de yoluna devam ediyorsun. Twitter’ın değişmez ritüeli oldu bu, herkes alıştı bu duruma.



11. Bir gün Twitter yok olsa... ?

Nası yok olsa?!! Hadi canım…bi duyum mu aldın bacım, bak bir şey biliyorsan hemen söyle, evhamlı insanım ben, nası ya, yazıyorduk güzel güzel, dur daha kitap çıkacak hem, haydaa röportaj da güme gider bak, abla şaka de bak ne olur. Sevil hanım bi ses verin, sordun soruyu gittin ya. Alla alla, dur ben bunu bir araştırayım, boşuna mı yazdık o kadar, 5000 küsur tivit bu ablacım, ulan bilseydik hesabı devir filan ederdim. Şimdiye duymuştur millet, Allahtan google+ hesabı da açtım. Lakin orası da süslü facebook gibi, hiç hazzetmedim. Şimdi onca takipçiyi bırakıp facebook’a akrabaların yanına mı dönücem, ilkokul arkadaşlarımla ilkokul öğretmenimi tekrar ziyaret mi edicem, yooo yoo olamaz bu. Twitter yok olsa ha, ulan sırf buna içilir dur.



12. Son olarak sosyal medya tutkunlarına neler söylemek istersiniz?

Araştırdım kapanmıyormuş Twitter, önceki soruya paniklemekten bu soruya konsantre olamadım. Sosyal medya tutkunlarına neler mi söylemek isterim.. Çok tutmayın, aşırı tutkunluk iyi bir şey değil, fazla ciddiye almayın, sonuçta sanal alem bu, gerçek hayatı yaşayın, çıkın dışarı top filan oynayın, gezin tozun, komşuya gidin, altın gününe gidin. Altın günü deyip geçmeyin ha, bi çeyrek olmuş 185 lira, iyi para var o işte, hem yediğiniz börekler kısırlar da yanınıza kar kalıyor. Son bir cümle kurmak istiyorum: “Herkese hayırlı işler!”