27 Temmuz 2012 Cuma

Bi Röportaj

Sevgili Zekeriya Ünal "nam-ı diğer camadam" Medya Galaksisi okurları için sordu ben de klimalı ortamda rahat rahat yaya yaya yanıtladım..buyroon efenim!

Sevgili abi, seni "gözleri kahve, göbeği bombe, baldırı flörtöz" bir "Twitter fenomeni" olarak biliyoruz, okuyoruz, sayıp-seviyoruz. Kendin hakkında az biraz daha ayrıntıya girebilir misin?
Gözlerimden göbeğime, o da yetmemiş baldırıma kadar ayrıntıya girmişim, size özelimi açmışım sen hala tutmuş "abi biraz daha ayrıntıya gir" diyorsun, daha ne kadar ayrıntıya gireyim, maksadın ne açık konuş. Dur la asabi başlangıç yaptık ropörtaja. Valla ben de kendi hakkımda bu kadarını biliyorum, yanaklarım da hafif elmadır, sonra gıdım var, başka..başka da bir şey yok.


Neredeyse her gün, evde, ofiste senin tweetlerini "anıra anıra" gülerek okuyoruz. "adam yazıyo yea!" diyoruz. Peki sen ne zaman ve nasıl yazmaya başladın?
Abartmayalım, mümkünse insan gibi gülelim, sen anır diye yazmıyorum ben tivitleri, eşek başı mı var karşında! Bi fırça bi normal açıklama derken manyağa döneceksin ama sen istedin bu ropörtajı. Görmemişin röportajı olmuş tutmuş içine sıçmış afedersin ama toparlayacam dur. Ben ilk olarak orta 2. sınıfta yazmaya başladım. O zaman Türkçe derslerimizde haftada 2 saati kompozisyona ayırıyorduk. Öğretmenimiz en beğendiği kompozisyonu sınıfa okuyordu. Bu da sınıfta bir rekabet doğurdu, Tolstoy'dan Dostoyevski'den araklayıp getirenler oldu o kadarını söyleyeyim. Ben kendi iç dünyamı yazıyordum, okuldaki durumları filan, ama bir boka benzemiyordu, hoca beğenmiyordu. Bir gün yazdığım kompozisyonun en altına "öğretmek istemeyen bir öğretmen ve öğrenmek istemeyen bir öğrenci yoktur" yazdım. Hayatımdaki ilk özlü sözüm oldu. Öğretmenimiz beğendi, kartona yazdırıp sınıfın duvarına astı, sınıfın fenomeni oldum, kıskanıp kartonu yırtanlar oldu, tekrar yazıp astım. Şimdi düşünüyorum da mal gibi bi sözmüş, hoca bizi susuz yemiş.


Her gün her gün bu esprileri nasıl bulabiliyorsun? Birdenbire mi geliyor yoksa üzerinde bir süre düşünüyor musun?
Ben öyle stoklu yazmıyorum, Twitter'a giriyorum, arkadaşların yazdıklarını okuyorum eğleniyorum. Sonra dur bi tane de ben yazayım diyorum, anlık aklıma geliyor, ön hazırlık yapmam. Zaten normal hayatta da anı yaşayan biriyim, biraz rahatım. Her şeyi en son ana bırakmayı severim. Arabanın benzin ışığı yandıktan 20 kilometre sonra benzin alırım, toplantılara buluşmalara hep geç kalırım, soran olursa da İstanbul trafiğine bok atarım. Her şeyi ertelerim, yumurta kapıya dayanınca harekete geçerim. Bu huyumu çok değiştirmeye çalıştım ama olmadı, yok la hiç değiştirmeye çalışmadım böyle iyi, böyle mis.


İnsanlar sana ve diğer beğeniyle takip edilen Twitter kullanıcılarına "Fenomen" diyorlar. Sence "Twitter Fenomeni" olmak nedir?
Valla bu bizim dışımızda gelişen bir olay. Trt'de yayınlanan "Sosyal Medya" programında bir Twitter kullanıcısına -belki onun da haberi olmadan- yazdıkları bir yakıştırma sonucu ortaya çıkan bir etiket bu. İçeriğinde biraz alay var, biraz bıyık altından gülme var biraz hınzırlık var. Belki de kıyısından köşesinden geçemeyeceğimiz bir etiketi üzerimize yapıştırıp sonra kıkır kıkır gülmek var, çünkü fenomenlik öyle ha deyince olunacak bir şey değil. Ben olsam olsam Twitter fanisi olurum dedim hep, çünkü Twitter da bir gün popülerliğini kaybedecek ve bitecek…Sezen ablanın da dediği gibi, işte biz o gün tükeneceğiz!..hüzünlendim dur.


Bir Alex Değilim, Okuyan Us Yayınları'nın Dizüstü Edebiyat serisinden çıkan ilk kitabın. Kitap yazma olayına nasıl karar verdin?
Önce Blog yazmaya karar verdim. Çünkü 140 karakterin dışında da anlatmak istediğim hikayelerim vardı. Mikro blog olan Twitter'da bunu gerçekleştirmek imkansız tabi. Bir Blog açtım ve burada kısa hikayelerimi paylaştım. Hikayeler epey beğenildi, çok güzel geri dönüşler oldu. Bu kadar güzel dönüşlerin olması beni gaza getirdi. 2 haftada bir hikaye paylaştım blog'ta. Sonra bunlardan bir kitap çıkarma fikri doğdu. Önce ben teklif ettim, Cem Mumcu ile bağlantı kurdum, o da sağolsun kitap dosyasını istedi gönerdim. Lakin aylar geçti bir haber çıkmadı. Sonra bana başka yayınevlerinden başka teklifler gelmeye başladı, onları değerlendirdim. Sonunda başka bir yayınevine gitmeden önce Cem Mumcu'yu son bir kez aradım. Hocam ne oldu bizim iş dedim. 15 dakika içinde döneceğim olumlu ya da olmsuz dedi. Blogu okumuş, aradı tamamdır bizdesin dedi. Blogtan 18 hikaye seçtim, 10 adet de yeni hikaye yazdım ve Okuyan Us Yayınevi'yle kitap macerama başladım.


Bir Alex Değilim'de okuyuculara ne anlatıyorsun?
Çoğu başımdan geçen hikayeler. Yaşadığım komik olayları yazdım. %70'i gerçek %30'u kurgu diyebilirim. Kitapta akrabalardan ilkokula, mahalleden halısahaya kadar uzanan olaylar silsilesi var. Ben yazarken çok eğlendim, umarım okuyanlar da eğlenir, şimdiye kadar bana kitapla ilgili dönüşler çok güzel. Bu arada 2. kitabı da yarıladım, o da çok eğlenceli oluyor du bakalım.

Facebook'ta akrabalara ve okul arkadaşlarına espri yazarken bir arkadaşının tavsiyesiyle Twitter'a başlamışsın. Facebook ve Twitter arasındaki en önemli fark sence nedir? Ve ikisinden birini seçmek zorunda kalsan hangisini seçerdin?
Kesinlikle Twitter'ı seçerdim. Akraba ve arkadaşlarla dolu bir ortam da güzel olabilir ama benim gibi şakalar yazan, hikayeler yazan bir insan için iyi bir ortam değil Facebook. Kitabımın karakterleri zaten orada, neyi kime yazıyorsun?

Sosyal Medya'nın bugün geldiği konum ve önemi hakkında ne düşünüyorsun? Sence gerçekten "Yeni Medya Düzeni" bu mudur?
Giderek daha da güçlenen bir medya haline geldi. Hatta ana akım olan gazete ve tv'yi bile zorlamakta şu an. Gazeteden daha hızlı, Tv'den daha atak ve cesur bir mecra burası. Yeni Medya Düzeni demek biraz iddialı olur burası için. Yeni sosyalleşme, haberleşme düzeni diyebiliriz ama.

Sosyal Medya ne için var? Salt eğlenip gülmek için mi? Deşarj olmak için mi? "Ben de varım! Buradayım!" deme ihtiyacını gidermek için mi?
Sen en mantıklı üç nedeni söylemişsin zaten, eğleniyorum+gülüyorum+deşarj oluyorum+ben de varım la diyorum+bulamadım şimdi başka bir neden

Bir sohbetimizde "30 yıldır dünya beni s*klemedi, şimdi intikam vakti" demiştin. Bu sözünü biraz açar mısın? Dünya sence nasıl bir yer?
Oğlum DM'den yaptığımız sohbeti buraya niye taşıyorsun, ne ayaksın la sen, amacın ne?! Son bir kez atar yapayım seni bir kendine getireyim dedim korkma. Evet dünya acımasız, dünya şerefsiz, dünya puşt, en ufak açığımızda ağzımıza sıçacak kadar da çakal. Ama boşlukları zaafları da var bu dünyanın, işte o anları iyi kollamak lazım, bi boşluğunu yakalayıp idareyi ele almak lazım. Beni yıllarca oyaladı bu dünya, kitap yazmak istiyorum dünya kardeş dedim, hasiktir oradan güldürme la beni diye dalgasını geçti benle. Twitter benim için dünyanın boş bulunduğu bir an oldu, hop daldım oradan. Yazdım şakayı, yazdım aforizmayı, verdim hikayeyi. Ve en büyük dileğim olan kitabımı yazmayı başardım. Ne oldu la dünya, sen dön bakalım daha etrafında öyle mal mal, tipe bak!

Hayatta en bayıldığın şeyler ve en kıl olduğun şeyler?
Konu nereden nereye geldi be abicim. Böyle bir soru sorduğuna göre röportajın yavaş yavaş sonlarıne geliyoruz demektir. Hayatta en bayıldığım şeye imam benden önce bayıldı. Evet patlıcan yemeklerine bayılırım, özellikle patlıcan kebabı çok severim, ama yemeğin içinden kıl çıkarsa da kıl olurum deyip aşağıdaki soruya geçeyim.

Türkiye'nin ücra köşelerinde, fenomen olmak için ha babam tweet kasan Anadolu çocuklarına tavsiyelerin neler olur?
Bir durun, bir nefes alın, bi gidin elinizi yüzünüzü yıkayın, sonra tivit yazmaya devam!

Son olarak: Medya Galaksisi okurlarına neler söylemek istersin?
Medya Galaksisi okurları naber la?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.